
Dünya çapında 30 milyondan fazla Amerikalı dahil 422 milyon insan diyabet hastasıdır. Bunların yaklaşık yüzde doksanında tip 2 diyabet mevcuttur. Bu rahatsızlığı olan kişiler, vücudun kan şekerini enerjiye çevirmesine yardımcı olan, pankreas tarafından üretilen insülin hormonunu etkin bir şekilde kullanamaz.
İnsülin kullanımının sağlıklı yollarla yapılamaması insülin direnci olarak adlandırılmakla birlikte kontrol edilmediği takdirde kan şekeri seviyelerinin kontrolsüzce artmasına yol açar. Bu da hastalarda körlük, böbrek yetmezliği, kalp krizi, inme ve alt ekstremite amputasyonu gibi önemli sağlık sorunlarının riskini önemli ölçüde artırabilir.
2015 yılı Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 1,6 milyon ölüm doğrudan diyabet kaynaklıdır. Yakın zamana kadar, bu tip diyabet yetişkinlerde görülse de şimdi çocuklarda giderek daha fazla oranda ortaya çıkıyor.
Obezite, diyabet riskini önemli ölçüde artırmasına rağmen, obez insanların yaklaşık yüzde 30'u insülin direnci göstermez ve tip 2 diyabet veya yağlı karaciğer hastalığı gibi diğer metabolik durumları geliştirmez. İnsülin duyarlılığı korunurken obeziteye yol açan mekanizma tam olarak anlaşılamamış olsa da, bazı bilim adamları bu durumun vücudun subkütanöz yağ dokusunu genişletme kabiliyeti ile ilişkili olduğunu düşünüyor.
Subkutan yağ, farelerde ve insanlarda tüm yağ dokusunun % 80'ini temsil eder ve kalça, kol ve bacaklarda saklanır. Besinlerle enerji alımı, subkutan yağda kalori depolayabilme yeteneğini aştığında, vücut yağ moleküllerini karaciğer, pankreas ve kas gibi organlarda depolar. Diyabet geliştiren kişiler daha fazla karın (göbek) yağına sahiptir. Araştırma ekibine göre obezitede subkutan yağ depolarını genişletmenin yolları bulunabilirse ‘’yağ molekülleri’’ metabolik sorunlara neden olabilen karın veya karaciğer gibi yerlerde depolanmaz.
Obeziteye Rağmen İnsülin Duyarlılığı Devam Etti
Bu projeye altı yıl önce başladıklarında, ekibin hedefi yağ metabolizmasını daha iyi anlamak ve insanların kilo vermesine yardımcı olmak için potansiyel yolları tanımlamaktı. Araştırmaları sırasında miR-30a denilen yağ metabolizması için önemli olan yolları uyarabilen bir mikroRNA buldular. Öncelikle, miR-30a'yı bulundurmanın kilo kaybına yol açacağını düşündüler, fakat farklı bir şey gözlemlediler. MiR-30a'nın zayıflık ile korelasyon göstermediğini, bunun yerine, fare modelindeki deneklerin aslında insülin duyarlılığını sürdürdüğü bir obezite şekline sahip olduklarını gördüler.
Araştırma ekibi çalışmanın sonunda hem obez farelerde hem de obez insanlarda yağ dokusunda miR-30a’nın insülin direnci ile ilişkili olduğunu keşfettiler. İlginç bir şekilde, obez farelerin deri altı yağ dokusunda aşırı eksprese olan miR-30a, vücut ağırlığını değiştirmeden karaciğerdeki azalmış insülin duyarlılığı, yüksek kan lipid seviyeleri ve yüksek yağ birikimini önemli ölçüde iyileştirmiş. Ayrıca, miR-30a ekspresyonunun subkutan yağ dokusunda inflamasyonu azalttığını keşfettiler.
Bu çalışma miR-30a’nın, interferon gama gibi aracılardan türetilen enflamasyonu hafifleterek yağ hücrelerini koruduğunu ve obez farelerde gelişmiş insülin duyarlılığına yol açtığını kanıtlar nitelikte.
Son 10 yıl içinde anlaşıldığı üzere obezitenin diyabet anlamına gelmediğini söyleyen araştırmacılar cilt altı yağ dokusuna ve metabolik etkilerine yoğunlaşılması gerektiğini öneriyor.
Koh EH, et al. miR-30a Remodels Subcutaneous Adipose Tissue Inflammation to Improve Insulin Sensitivity in Obesity. Diabetes, 2018; db171378 DOI: 10.2337/db17-1378
+ Tüm Referansları Göster