
Sarah Garfinkel, on yıl önce ahşap çerçeveli evleri ve beyaz çitleriyle Truman Show'u akla getiren, Michigan Üniversitesi'ne ev sahipliği yapan sakin Ann Arbor’da araştırma yaparken genç Irak ve Afganistan savaş gazilerinin orada bile dehşete düştüğünü keşfedip şaşırdığında kariyerinin yönünü değiştirmiş.
Garfinkel, sürekli korkuya yol açan beyin devresini inceliyordu ama travmatize gazilerle çalışırken iki şey fark etti. İlk olarak, güvenli bir ortam, daha az korku hissetmelerine yardımcı olmuyordu. İkincisi, korkuları zihinsel olduğu kadar fizikseldi; nabızları sürekli hızlıydı, göz bebekleri genişliyor, avuç içi terliyordu. "Bana vücutlarının yaptıklarının anlamlı olduğu görünüyordu, ama ben sadece beyinlerini tarıyordum" diyor. Bu yüzden beden-zihin bağlantısını anlamak için yola çıktı.
Garfinkel şimdi İngiltere, Sussex Üniversitesi'nde, bedenlerimizin zihnimiz üzerinde hayal edebileceğimizden daha fazla etkiye sahip olduğunu keşfetti. "Düşüncelerimiz, duygularımız ve davranışlarımız kısmen vücudumuzdan kaynaklanan içsel sinyallerle şekilleniyor" diyor ancak daha fazlası da var; beden benlik duygumuzu üretmeye yardımcı ve bilincin önemli bir parçası olduğu fikri. Bu, çok az bilinç belirtisi gösteren insanları değerlendirmeye katkı sağlarken bir yandan da bizi yaşam ve ölüm arasındaki çizgiyi nereye çizdiğimizi yeniden gözden geçirmeye zorlayabilir ve bilincin nasıl geliştiğine dair yeni bir fikir verebilir.
Bilinç özeldir
İç organlarımızın kendi hayatları olduğunu uzun zamandır biliyoruz ve onlar nöronlar tarafından beyne iletilen elektriksel aktiviteyi üretirler. Sonuç olarak, kalp atışlarınızdan, nefesinizden, midenizin yavaş, düzenli darbelerinden ve kaslarınızın durumundan gelen sinyaller beynin elektriksel aktivitesinde temsil edilir. Beyin, sırayla, bu işlevleri düzenler. Başka bir deyişle, sinir hücrelerinin organlardan beyne kadar bilgi taşıdığı ve organlara komuta ettiği bir sinirsel döngü vardır.
Ancak, 20. yüzyılda, sinirbilimciler bedeni görmezden gelme eğilimindeydiler. Bedensiz bir beynin normal bilinçli deneyimlere sahip olmaya devam ettiği "fıçıdaki beyin düşünce deneyinin somutlaştırdığı bir yaklaşım ile zihinsel yaşamı yalnızca beyinle ilişkilendirdiler.
Güney Kaliforniya Üniversitesi'ndeki nörobilimci Antonio Damasio'nun somutlaşmış bilinç alanına öncülük ettiği bu yüzyılın başında işler değişmeye başladı. Damasio yıllardır bedenin zihinle yapması gereken her şeyde kritik bir oyuncu olduğu fikrini yıllarca yalnız savundu ama şimdi Garfinkel ve bir avuç araştırmacı, benlik duygumuzun bedensel kökenleri arayışında ona katıldı.
Onların başlangıç noktası, kendi bedenimizde olup bitenler hakkında sahip olduğumuz bir tür altıncı his olan iç organ algısı (interosepsiyon) idi. İç organ algısını ölçmenin basit bir yolu, birinin kalp atışlarını sabit bir süre boyunca saymasını ve sayılarını bir elektrokardiyogram (EKG) ile ölçülen gerçeğiyle karşılaştırmasını sağlamaktır. İnsanlar bu konuda birbirlerinden çok farklıdır, kalp atışlarını en doğru şekilde hissedebilenler daha iyi sezgisel kararlar alma eğilimindedir ve başkalarının duygularını daha iyi algılarlar.
Bu gizemi ortaya çıkarmak için araştırıcılar beyinde iç organ algısının açığa çıkarılmasına ihtiyaç duydular ve Kalp atışı ile Uyandırılmış Potansiyel’in (KUP) bir örneğini beynin kalp atışına verdiği yanıtta buldular. KUP’un ölçülmesi nispeten kolay olduğundan birçok çalışma buna odaklanır. Kalp atışı tamamen düzenli olmadığından KUP’u beynin diğer tüm aktivitelerinden süzmek mümkündür. KUP bir kişinin kalp atışı aynı anda hem EKG ile kaydedip hem de beyni taranarak tespit edilebilir ve bir kişi bilinçli olarak hiçbir şey yapmadığında bile aktif olan beyindeki çeşitli "dinlenme- durumu ağlarında" aktivite olarak kendini gösterir.
KUP'un ne yapabileceğine dair bir ipucu, 2016 yılında Lozan'da İsviçre Federal Teknoloji Enstitüsü'ndeki (EPFL) nörobilimci Hyeongdong Park ve arkadaşları tarafından tam vücut yanılsaması yaşayan insanlarda KUP’u ölçtüğü zaman ortaya çıktı. Gönüllüler bir sanal gerçeklik başlığı taktılar ve gerçekte dokunuluyormuş gibi sırtlarına dokunulduğunu gösteren bir simülasyonu izlediler. Bir süre sonra, gerçekte oturdukları yerden ziyade fiziksel olarak sanal benliklerinin bulunduğu yere daha yakın olduklarını hissettiklerini anlattılar. KUP’ları ne kadar güçlü ise yanılsamaları da o denli güçlü oldu. Araştırmacılar, bunun iç organ algısı ile beynin benlik kavramı arasındaki bağlantının ilk nörofizyolojik kanıtı olduğunu iddia etti.
EPFL'NİN bilişsel Sinirbilim Laboratuvarı'na başkanlık eden Olaf Blanke, KUP, sanal bedenle özdeşleşmedeki ve sanal bedene doğru yer değiştirmedeki değişiklikler gibi bedensel benlik bilincindeki değişiklikleri yansıtıyor " diyor. "Her şey, kendi bedenimizle ilgili sahip olduğumuz bir tür altıncı his olan iç algı ile başlar
EPFL grubu, aldığımız her karara müdahale eden bedensel benliğimizin hiçbir biçimde pasif olmadığını göstermeye devam etti. Blanke'nin ekibi, çalışmalarını 1983'te bir kişinin harekete geçme niyetinin farkına varmadan hemen önce beyinde ortaya çıkan bir sinyali tespit eden ABD'li fizyolog Benjamin Libet'in çalışmaları üzerine inşa etti. Libet bunu özgür irade diye bir şeyin olmadığı anlamına geldiğini öne sürdü.
EPFL grubu, aynı sinyalin belirli bir bedensel eylemle, nefes almayla bağlantılı olduğunu bulmuştur; nefes vermenin isteğe bağlı bir eylem başlatma olması ihtimali daha yüksektir. Blanke, bu bulguyu "özgür irade eylemlerinin, bedensel durumların rehineleri olduğunun " açık bir göstergesi olarak tanımlıyor.
Bu tür deneyler, Park ve Blanke'nin organlardan gelen sinyallerin, dış dünyadan gelen sinyallerle birlikte, bedensel benliğin beyinde bir temsilini beslediğini öne sürmesine yol açmıştır. Bu, tam vücut yanılsamasında olduğu gibi kendini tanımlamayı ve kendini konumlandırmayı içerir. Ayrıca, organlardan gelen sinyallerin ritmik doğasının, benliğinizin zaman içinde sürekli olduğu hissini yaratmaya yardımcı olduğuna inanırlar. Blanke kalp atışının döngüsel tarzı tahmin edilebilir "diyor ve ekliyor: "Bu zamansal unsur, benliğin sürekliliğinde büyük rol oynayabilir.
Paris’de Ecole Normale Supérieure'de nörobilimci olan Catherine Tallon-Baudry, bedenin öz-bilince nasıl katkıda bulunduğuna dair farklı bir anlayışa sahiptir. Ona göre beyin, vücudun içinden ve dışından gelen sinyallerle ve sonuç olarak kendi bilişsel süreçleriyle sürekli olarak bombalanır.
Sinyaller farklı beyin devreleri tarafından işlenir. Organlardan gelen ritmik sinyallerin beyne birleşik bir referans çerçevesi getirdiğini düşünüyor. Bu, gelen tüm bilgileri tek, öznel bir "ben " perspektifinden algılamamızı sağlar. "Bilinci, tüm organizmadan gelen bilgileri bütünleştirdikten sonra beyin tarafından üretilen bir özellik olarak düşünüyorum" diyor. Ve bir dizi deneyin onu desteklediğine inanıyor.
2014 yılında, daha önce laboratuarında çalışan Park ve Tallon-Baudry, KUP'un bilinçli deneyimlerimizi nasıl etkileyebileceğini araştırarak başladı. İnsanlardan bakışlarını merkezi bir noktaya sabitlemelerini ve o noktanın etrafında zayıf bir halka görüp göremeyeceklerini söylemelerini istediler. Bir kişinin KUP’u halka göstermeden önce ne kadar büyükse, halkayı algılama olasılıkları da o derece daha yüksekti. Tallon-Baudry, kalp atışı fazladan bir görsel bilgi parçası gibi davranıyor " ve aynı zamanda bilinçli deneyimin içsel "benim'' hissini de sağlıyor. ‘'bir şey gördüm –diyen kişinin cevabında bir " ben "unsuru var" diyor Tallon-Baudry, "algıda ‘ben’ unsurunu göz ardı etmemeliyiz."
Blanke bu çalışmayı bilinç eşiğinin güzel bir göstergesi olarak görüyor, ancak benliğin dahil olduğu sonucuna varmaya gerek olmadığını söylüyor. Bu konuyu ele almak için Tallon-Baudry ve grubu başka bir çalışma tasarladı. Bu sefer, "ben ve "beni/bana arasındaki farkı anladılar.
Tallon-Baudry, "ben in benliğin en temel yönünü yakaladığını söylüyor – düşünceden önce gelen görüş, düşünceyi oluşturan birleşik varlık. Temel olarak, bu birlik duygusu olmadan farklı bedensel işlevlerin izlenmesini göstergesi olan "beni/bana hakkındaki ifade türünden farklıdır.
Beynin bu iki konsepte farklı davrandığını gösterip gösteremeyeceklerini görmek için Tallon-Baudry'nin ekibi, beyinleri taranırken bir noktaya odaklandıktan sonra zihinlerini serbest bırakmalarını istediler. Denekleri ara sıra durdurup ve – o anda – tanımaları için eğitildikleri "ben i mi yoksa "beni/bana yı mı düşündüklerini sordular. Deneklerin bildirimlerine göre, KUP’lar beynin farklı bölgelerinde meydana geldi; "ben düşünceleri için öne yakın ve "beni/bana düşünceleri için biraz daha geri bölgelerde. Bu, ilk kez beynin gerçekten iki kavram arasında ayrım yaptığını gösterdi.
Henüz yayınlanmamış bir çalışmada, Tallon-Baudry'nin grubu, vücudun kişisel tercihlerimizle ilgili kararlarımıza nasıl katkıda bulunabileceğini de göstermiştir; bu, birçok yönden bizi başkalarının gözünde tanımlamaktadır. Gönüllüler, tanınmış filmlerin 200 posterini gördüler ve daha önceden gördüklerini derecelendirmeleri istendi. Ertesi gün, değerlendirdikleri filmlerden birkaç poster gösterildi ve KUP’ları takip edilirken hangilerini beğendiklerini belirtmeleri istendi. Bu tür deneylerde olduğu gibi, insanların tepkilerinin tamamı tutarlı değildi. Bununla birlikte, seçim anında en yüksek KUP’a sahip olan insanlar, ilk yaptıkları derecelendirme ile en uyumlu cevapları verdiler. Beyinleri kalplerini en iyi dinleyenlerin seçimleri en doğrusuydu. Blanke'nin bedensel benlik kavramı ve Tallon-Baudry'nin bedensel bilinç kavramı birbirinden çok uzak olmayabilir. Gerçekten de bulgularının somutlaşmış benliğin kapsayıcı modeline denk düşmesini umabilirler. Ama Garfinkel'in araştırması bunu nasıl destekliyor?
Duygusal ben
Garfinkel iki bağlantılı fikri araştırıyor; bedensel sinyallerin duyguları etkiler ve duyguların hafıza ve öğrenme yoluyla benlik duygumuzu şekillendirmektedir. Otizmlilerle çalışırken, onların sıklıkla karşılaştıkları başkalarıyla ilgili sorunların, kendilerinin ve başkalarının duygularıyla ilişkili organlardan gelen iletilerin içinde boğulmalarından kaynaklandığı sonucuna varmıştır. Vücut-beyin ekseninin aşırı aktif olması fikrine dayanan Garfinkel'in araştırması, şimdi bu travmatize savaş gazilerini neyin rahatsız ettiğine yöneldi; korku.
En son çalışmasında, gönüllülerin nötr uyaranları olumsuz sonuçlarla ilişkilendirmeyi öğrendikleri korku koşullandırma adlı klasik bir psikoloji paradigmasını uyarladı. Gönüllülerde korktuğumuzda artan kalp atışlarını ve cildinin elektriksel iletkenliğini ölçtü ve uyaranlarla kalpleri daha fazla kasıldıkça, kalp gevşerken oluşana göre daha fazla korktuklarını gösterdi. Kalp atımı evresi ayrıca, bu korku tepkilerinin daha sonra ne kadar kolay uyandırılabileceğini de etkiledi. "Kalpten gelen bu sinyaller, şartlandırılmış korku tepkilerini gerçekten yönlendirebilir ve geçersiz kılabilir " diyor.
Garfinkel bilinç hakkında konuşmayı sevmiyor çünkü kavramın karmaşık olduğunu düşünüyor. "Bilinç pek çok düzeyde çalışıyor" diyor. Ama Blanke ve Tallon-Baudry ile aynı bulmacaları çözmeye çalıştığına inanıyor. Damasio’a göre evrimsel bir bakış açısı ile üç yaklaşım uzlaşabilir. "Yaşam ve ölüm arasındaki çizgiyi nereye çizdiğimizi yeniden gözden geçirmemize neden olabilir"
Dört milyar yıl önce, ilk ilkel organizmalar vücutlarındaki değişiklikleri – açlık, susuzluk, acı vb. – takip ediyordu ve dengeyi korumak için geri bildirim mekanizmalarına sahipti. Bu ilkel mekanizmaların kalıntısı, kalp atışı ve sindirim gibi bedensel işlevleri kontrol eden ve büyük ölçüde bilincimizin dışında çalışan otonom sinir sistemimizdir. Sonra, yaklaşık yarım milyar yıl önce, beyinle donanmış merkezi sinir sistemi gelişti. Damasio,"bu doğanın sonradan düşündüğü bir şeydi " diyor. Ama bir zamanlar daha çok dağınık bir zihin olan şeyin "çapası" oldu. Bedensel durumdaki değişiklikler beyne yansıtıldı ve -korku duygusu ya da yemek yeme dürtüsü gibi duygular ya da dürtüler olarak deneyimlendi. Damasio öznelliğin daha sonra tekrar geliştiğini savunurken, merkezi sinir sistemi için fiziksel bir çerçeve olarak gelişen kas-iskelet sistemi tarafından empoze edildiğini ve böylece bilinçli deneyimin birleşik "ben" i için de istikrarlı bir referans çerçevesi sağladığını söylüyor.
Damasio bir sentez öngörürken, diğer araştırmacılar bulgularının uygulamalarını düşünüyorlar. Garfinkel, aşırı aktif bir kalp-beyin ekseni hakkındaki fikrini doğrudan travmadan etkilenen insanlarda denemeyi planlıyor. Zaten, sonuçları kardiyovasküler sisteme için tasarlanan ilaçların travma sonrası stres bozukluğunun tedavisine yardımcı olabileceği fikrini destekliyor ve şu anda bu tür ilaçların klinik çalışmaları yapılıyor. Blanke ve Park, solunum düzenlerinin kullanarak davranışları öngörmek ile ilgili bir patent başvurusunda bulundular ve bu da diğer uygulamaların yanı sıra, engelli insanların tercihlerine daha duyarlı olmak için beyin-bilgisayar ara yüzlerini düzenlemeye yardımcı olabilir.
Tallon-Baudry, koma gibi bilinç bozukluğu olan kişilerde KUP’u incelemek için Belçika Liège Üniversitesi'nden nörolog Steven Laureys ile birlikte çalışıyor. Özellikle de minimal bilinçli durum olarak bilinen gri alanda yer alan klinik bulguları belirsiz olan kişilerde KUP’un tek başına bir tanı aracı olarak hizmet edip edemeyeceğini test etmek için ve KUP’un bu tür hastalarda ölçülebilir klinik bulgularla nasıl ilişkili olduğunu öğrenmek için yapay bir zekâ geliştirdiler.
Bu keşiflerin felsefi etkileri de vardır. Eğer bilinç somutlaşırsa, günümüzde Dünya Sağlık Örgütü tarafından geri dönüşü olmayan beyin (beden değil) işlev kaybı olarak tanımlanan ölüm hakkındaki düşüncelerimizi ve diğer hayvanların bilinci ve onlara davranışlarımızı da etkileyebilir. Bilincin somutlaşması aynı zamanda bedeninden gelen sinyalleri bütünleştiremeyen bir makine veya robotun asla gerçekten bilinçli olmayacağı anlamına gelir. Tallon-Baudry, " somutlaşmış benliğin etkilerini düşünmeye başladığınızda, gerçekten çok derinler" diyor.
Consciousness isn't just the brain: The body shapes your sense of self | New Scientist
+ Tüm Referansları Göster