
Yaklaşık on yıldır, King's College London'dan genetikçi Tim Spector, esmer ekmek üzerine ton balıklı ve mısırlı sandviç ve ardından bir muzdan oluşan beslenme şekli ile her gün aynı şeyi yediğini belirtmiş ve mikroskobu kendi üzerine çevirene ve yiyebileceği en kötü şey olduğunu keşfedene kadar bunun sağlıklı bir seçim olduğunu düşünmüştür. Spector, öğle yemeğinden sonra kan dolaşımında şeker ve yağ dalgalanmaları yaşadığını ve bunların ikisinin de diyabet, kalp hastalığı ve obezite için risk faktörleri olduğunu bildiğini belirtmiştir. Ancak ton balıklı sandviçlerin Spector için kötü olması, sonsuza dek kötü oldukları anlamına gelmemektedir hatta bazı insanlar için süper sağlıklı olabilirler. Araştırmacılar aynı şeylerin, neredeyse tüm yiyecekler için hatta dondurma ve beyaz ekmek gibi uzun zamandır evrensel olarak kötü haber olarak kabul edilen şeyler için de geçerli olduğunu belirtmişlerdir.
Spector ve meslektaşları tarafından yapılan son araştırmalar, gıdaya verdiğimiz tepkinin son derece bireysel olduğunu ve sonuç olarak herkes için işe yarayan sağlıklı beslenme diye bir şeyin olmadığını ortaya koymuştur. Aslında insanlar yiyeceklere o kadar kendine özgü bir şekilde tepki verir ki, herkesin kişiselleştirilmiş bir beslenme planına ihtiyacı vardır. Spector ve meslektaşları, ABD Ulusal Sağlık Enstitüleri de dahil olmak üzere hassas beslenme olarak adlandırılan sağlıklı beslenme devriminde bu tür planları sunmaya çalışmaktadırlar. Çalışmanın bulguları ayrıca, onlarca yıllık tek boyutlu diyet tavsiyelerinin küresel obezite ve diyabet salgınını çözmede neden başarısız olduğunu ve beslenme biliminin neden sürekli olarak en acil sorusuna doğrudan bir cevap vermekte başarısız olduğunu açıklayabilir. Diyetin sağlığın önemli bir belirleyicisi olduğu fikri, Hipokrat'ın ünlü (ama muhtemelen uydurma) "gıdanın ilacınız olmasına izin verin" hükmüyle en azından antik dünyaya kadar uzanmaktadır. Connecticut'taki Wesleyan Üniversitesi'nden beslenme öncüsü Wilbur Atwater, ilk diyet kılavuzlarını yayınladığında, çeşitliliği, ölçülü olmayı ve çok fazla yağ, şeker ve nişastadan kaçınılmasını tavsiye etmiştir. Bu tavsiye, sağlıklı beslenme diye bir şeyin var olduğu varsayımıyla birlikte, büyük ölçüde zaman testine dayanmaktadır.
Yiyeceklerin çok karmaşık ve bireylerin de bir o kadar karmaşık olması
Araştırmacılar şimdi 125 yıllık beslenme ortodoksluğunun çiğnendiğini ve yeni bir paradigmanın ilk örneğinin, sık sık olduğu gibi, farklı bir soruyu yanıtlamaya çalışan dış bilim insanlarından geldiğini ifade etmişlerdir. 2014 yılında, İsrail'deki Weizmann Bilim Enstitüsü'ndeki bir ekip, resmi tatlandırıcıların etkilerini araştırmaya başlamıştır. İmmünolog Eran Elinav ve matematikçi Eran Segal, özellikle tatlandırıcıların, bu maddelerin iyileştirmeye yardımcı olması gereken obezite ve diyabet salgınlarını gerçekten kötüleştirip kötüleştirmediğiyle ilgilendiklerini belirtmişlerdir.
Araştırmacılar yaptıkları çalışmada sağlıklı insan deneklere sakarin verdiklerini ve olanları izlediklerini belirtmişlerdir. Londra'daki King's College'dan Sarah Berry, gıdalara son derece kişiselleştirilmiş yanıtın nedeni bu kadar sıklıkla doğru dürüst anlatılamaması olabileceğini belirtmiş, pek çok insanın beslenme bilimini eleştirdiğini ve neden bahsettiğimizi bilmediğimizi söylediklerini çünkü önerilerin her zaman değiştiğini ifade etmiştir. Berry, aslında bunun nedenini, yemeklerin çok karmaşık ve bireylerin de bir o kadar karmaşık olması şeklinde açıklamış ve ancak, yeni bilgilerin uç noktalara taşıma konusunda uyardığını, genel bir diyet önermekten uzaklaşıyor olsak da, bunun tüm eski tavsiyeleri göz ardı etmek için bir izin olmadığını, geniş, kabul edilmiş sağlıklı beslenme kurallarına karşı gelmediklerini sözlerine eklemiştir.
Graham Lawton, Why there is no such thing as a healthy diet that works for everyone, New Scientist, 9 September 2020
+ Tüm Referansları Göster