
Crohn hastalığı (CD) ve ülseratif kolit (UC) dahil olmak üzere inflamatuar bağırsak hastalığı (IBD), patogenezi genetik, çevresel ve bağışıklık yanıtı faktörleri arasındaki etkileşimi içeren bağırsağın kronik bir enflamatuar bozukluğu olarak tanımlanmaktadır. Kuzey Amerika ve Avrupa gibi batılı sanayileşmiş ülkeler, diğer ülkelere kıyasla IBD yaygınlığını daha fazla göstermekte birlikte çevresel faktörlerin önemini gösteren etnik ve bölgesel boşluklar kapanmaktadır. Geçmiş çalışmalar, diyetin kapsamlı bir şekilde çalışıldığı IBD'nin risk faktörlerini değerlendirmiş ve bu çalışmalardan uzun süre şeker, tatlandırıcı, tatlı ve toplam yağ alımının CD ve UC riskini artırdığı ayrıca obezite ve dislipideminin, IBD insidansına katkıda bulunabildiği sonucuna ulaşılmıştır.
Dislipidemi, artmış toplam kolesterol (TC), düşük yoğunluklu lipoprotein kolesterol (LDL ‐ C), trigliserit ve azalmış yüksek yoğunluklu lipoprotein kolesterol (HDL ‐ C) anlamına gelmektedir ve ateroskleroz kardiyovasküler hastalığı için önemli bir risk faktörü olarak iyi bilinmektedir. Kolesterol, hücre zarları için temel bir elementin yanı sıra çeşitli kritik steroid hormonlarının öncüsüdür ve trigliserit, diyetle yağ alımının ana lipit faktörünü temsil etmektedir. Kolesterol ve trigliserit polar olmayan lipit maddeler olduğundan, taşıma için LDL ‐ C ve HDL ‐ C gibi çeşitli lipoprotein partikülleri gereklidir. Başlıca aterojenik lipoprotein, yaşam tarzı değişikliği ve kolesterol düşürücü ilaçlar ile azaltılabilen LDL ‐ C'dir ve burada düşürme ateroskleroz kardiyovasküler hastalık riskini azaltacaktır. Bunun aksine HDL ‐ C, atılım için periferik dokulardan karaciğere fazla kolesterol akışını teşvik eder ve ateroskleroz açısından koruyucu bir işlevi vardır. Ateroskleroz kardiyovasküler hastalık arasındaki ilişkiye ek olarak, son çalışmalar kronik inflamasyonun lipoproteinlerin metabolizmasını değiştirebileceğini ve bireyin lipit profillerinde çeşitli değişikliklere yol açabileceğini düşündürmektedir. Bazı çalışmalar IBD hastalarında hipokolesterolemi arasında ilişki olduğunu bildirmiş olmasına rağmen lipid profili bileşimi ile IBD insidansı arasındaki ilişki konusunda yapılan az sayıda çalışma bulunmaktadır. Ülke çapında nüfus temelli yapılan bu çalışmanın amacını araştırmacılar IBD gelişmesinin serum lipit profilleri ile ilişkisini değerlendirmek olarak açıklamışlardır.
Lipid Profilleri ve IBD Arasındaki İlişkilerin Anlaşılmasının Zorluğu
Araştırmacılar lipid profilleri ve IBD arasındaki ilişkilerin anlaşılmasının zor olduğunu ifade etmişleridir. Ülke çapında nüfus temelli yapılan bu çalışma, Kore Ulusal Sağlık Sigortası hizmetinden alınan talep verileri kullanılarak gerçekleştirilmiş olup 2009 yılında tıbbi check-up uygulanan toplam 9 706 026 hasta kaydedilmiş ve 2016 yılına kadar bu hastalar takip edilmiştir. Takip sırasında Crohn hastalığı veya ülseratif kolit gelişen bireyler belirlenmiş ve serum lipit profillerinin IBD gelişimi üzerindeki etkisini tanımlamak için yaşa, cinsiyete, vücut kitle indeksine, sigara içmeye, alkol içmeye, egzersize, gelire ve altta yatan komorbiditelere göre düzeltilmiş tehlike oranı (AHH) hesaplanmıştır. Yapılan bu çalışmada ortalama 7,3 yıllık takipte, 7.058 kişide IBD saptanmış olup en yüksek çeyrek serum toplam kolesterol (TC) düzeyleri ile karşılaştırıldığında, daha düşük TC seviyeleri daha yüksek CD insidansı ile ilişkili olduğu ancak UC ile ilişkili olmadığı tespit edilmiştir. Daha düşük serum LDL-C seviyeleri, daha yüksek CD insidansı ile ilişkili olmakla beraber UC ile ilişkili değildir. Ayrıca, daha düşük serum HDL-C seviyeleri, daha yüksek CD insidansı ile ilişkiliydi, ancak UC ile ilişkili değildi. Aksine, daha düşük serum trigliserit seviyelerinin, CD ile değil, daha yüksek UC insidansı ile ilişkili olduğu tespit edilmiştir. Sonuç olarak araştırmacılar, düşük serum TC, LDL-C ve HDL-C seviyelerini CD ile ilişkilendirmiş olup düşük serum trigliserit düzeylerini UC ile ilişkilendirmişlerdir.
Soh H, Im JP, Han K, et al. Crohn's disease and ulcerative colitis are associated with different lipid profile disorders: a nationwide population-based study. Aliment Pharmacol Ther. 2020;51(4):446–456. doi:10,1111/apt.15562
+ Tüm Referansları Göster