
Meme yoğunluğu arttıkça memedeki yağsız doku artarken yağlı doku ise azalır ve daha fazla bez dokusu oluşur. 40-74 yaş arası kadınlara baktığımız zaman da yaklaşık %8’inde oldukça yoğun bir meme dokusu olduğu görülüyor. Düşük yoğunluklu memeye sahip kadınlara göre bu kadınlarda meme kanseri gelişme riskinin 4 ile 6 kat arasında artış gösterdiği biliniyor.
Avustralya merkezli yapılan bir çalışma ile mamografi taramalarında yüksek yoğunluklu meme dokusuna sahip olmanın oluşturduğu tanısal dezavantaj ortaya serildi. Bir çok kadın artmış meme kanseri riskine rağmen meme yoğunluklarının yüksek olup olmadığını bilmiyor. Bu yüzden Avustralyalı INFORMD grubuna göre kadınları meme yoğunluğu hakkında bilgilendirmek kendi sağlıkları açısından doğru kararları vermeleri açısından oldukça kritik.
Mamografide bakıldığı zaman yoğun meme dokusu beyaz ve parlak alanlar olarak görülür. Ne yazık ki meme tümörleri de mamogramda aynı şekilde görülmektedir. Bu sebeple günümüzdeki mamografi teknolojisiyle tümör dokusu ile yoğun meme dokusunun karışması ve kanser tanısının atlanması mümkün olabilmektedir.
INFORMD grubunun önerilerine göre kadınlar meme dokularına alışık olmalı ve kendi kendilerine muayeneyi iyi bilmeliler. Meme dokularında oluşan değişiklikleri de en kısa sürede aile hekimlerine bildirmeliler. Bunun yanı sıra bir mamografi çektirerek meme dokusu yoğunluklarını değerlendirebilecekleri belirtiliyor.
Meme kanseri taramasında mamografinin altın standart olduğu tekrar hatırlatılırken düzenli olarak mamografi taramalarının atlanmaması gerektiğinin altı çiziliyor. Mamografiye ek olarak gerek duyulması halinde ultrason veya MRG gibi görüntüleme yöntemlerinin de doktor tavsiyesi üzerine kullanılabileceği hatırlatılmış. Ancak bu yöntemlerin maliyetli olabileceği ve yanlış pozitif sonuçlara yol açabileceği de belirtilmiş.
University of Adelaide. "Breast density matters in detection of breast cancer." ScienceDaily. ScienceDaily, 4 October 2016.