Medikaynak Search
Üye Ol Üye Giriş
Medikaynak Menü

Yapılan araştırmalar Alzheimer hastalığının (AD), dünya çapında demans vakalarının tahminen %60-80'ini oluşturan demansın önde gelen nedeni olduğunu göstermiştir. Sırasıyla, temel bileşenler olarak anormal şekilde kümelenmiş β-amiloid (Aβ) peptidi ve fosforile-tau (p-tau) proteini olan yaşlılık plakları (SP'ler) ve nörofibriler yumaklar (NFT'ler), AD'nin temel histopatolojik ayırıcı özellikleri olarak kabul edilmiştir. AD'ye karşı hastalığı değiştiren terapötik ve yeni önleme stratejilerini keşfetmek için yoğun çabalar yapılmasına rağmen, AD'nin kesin etiyolojisi, bu hastalığın çok faktörlü doğası göz önünde bulundurulduğunda, hala açıkça anlaşılmaktan uzaktır.

Verilere göre AD, genetik, yaşlanma, tıbbi, yaşam tarzı ve psikososyal faktörler arasındaki karmaşık etkileşimlerin bir sonucu olarak kabul edilmektedir. Son zamanlarda, AD'nin görülme sıklığında kişilik özelliklerinin, özellikle nevrotikliğin rolleri odak noktası haline gelmiş olmakla birlikte çok daha spesifik olarak, artan kanıtlar, anksiyetenin AD için bir risk faktörü olduğunu ve hastalığın ilerlemesini olumsuz etkilediğini göstermiştir. Bu bağlamda, AD'de anksiyetenin rolü artan ilgiyi çekmiştir.

Araştırmacılar durumluk kaygı ve sürekli kaygı olarak iki tür kaygının olduğunu belirtmişlerdir. Durum kaygısı, geçici bir duygusal durumu veya öznel gerginlik, endişe duyguları ve artmış otonomik aktivite ile karakterize edilen bir durumu yansıtmakla birlikte durumluk kaygı dalgalanabilir. Yoğunluk olarak değişebilmektedir. Tersine, nevrotikliğin önemli bir bileşeni olan sürekli kaygı, algılanan çevre stresörlerine anksiyeteyle yanıt verme genel eğilimini ifade eder ve araştırmacılar bunun bir bireyin nispeten istikrarlı bir özelliği olduğunu belirtmişlerdir. Sürekli kaygısı yüksek olan bireyler, çoğu durumda daha fazla tehdit hissetmekle birlikte daha düşük sürekli kaygılı olanlara göre daha güçlü duygusal tepki hatta intihar düşüncesi ve davranışı sergilemektedirler. Araştırmacılar daha da önemlisinin, AD'li hastaların, özellikle hastalıklarının ilk aşamalarında daha yüksek intihar riski altında olabileceğini belirtmişlerdir.

Bu derlemede araştırmacılar, 1980-2020 döneminde dil sınırlaması olmaksızın uygun makaleler veya özetler bulmak için PubMed, Scopus, PsychINFO dahil tıbbi ve sosyal bilim araştırmalarını içeren üç ana veri tabanını sistematik olarak taradıklarını belirtmişlerdir. İlgili tüm araştırma makaleleri, incelemeler ve klinik araştırmalar derlemeye dahil edilmiştir.

Alzheimer Hastalığı Risk Değerlendirme Ağı

Araştırmacılar sürekli kaygı ve AD arasındaki olası ilişkilere kesinlikle odaklandıklarını ve bunları tanımladıklarını belirtmişlerdir. Ayrıca, bu ilişkinin altında yatan potansiyel mekanizmaları kısaca tartıştıklarını ve bunun, AD tanısı, önlenmesi ve tedavisi için umut verici sonuçlar sağlayabileceğini ifade etmişlerdir. AD, genetik, yaşlanma, tıbbi, yaşam tarzı ve psikososyal faktörler arasındaki karmaşık etkileşimlerin patolojik sonuçları olarak kabul edilmiştir. Artan kanıtlar, anksiyete gibi nöropsikiyatrik semptomların, bilişsel bozukluktan önce AD'nin klinik öncesi aşamasında ortaya çıkabileceğini ve ayrıca AD patogenezinde sürekli anksiyetenin çok daha erken katkısını göstermiştir.

Araştırmacılar sürekli anksiyetenin, muhtemelen çeşitli AD patolojilerini modüle ederek gelecekteki AD gelişimi veya ilerlemesi riskini artırdığını belirtmişlerdir. Hem AD modellerindeki hayvan çalışmalarından hem de hafif bilişsel bozukluk ve AD hastalarında yapılan klinik çalışmalardan elde edilen kanıtlar, hipotalamik-hipofiz-adrenal (HPA) ekseni ve nörotransmiterlerin bu korelasyonda önemli roller oynayabileceğini göstermektedir. Bununla birlikte, AD'nin teşhisinde, önlenmesinde ve tedavisinde sürekli anksiyetenin önemi bildirilirken, üstesinden gelinmesi gereken bazı önemli zorluklar fark edilmiştir. Araştırmacılar, bu zorlukların üstesinden gelmek, patofizyolojik hastalık ilerlemesi başlamadan önce ortaya çıkmayı azaltmak için çeşitli psikiyatrik, biyolojik, metabolomik, görüntüleme ve yapay zeka tekniklerine dayalı fizyolojik, psikososyal ve patolojik faktörleri içeren büyük veriden oluşan AD risk değerlendirme ağı belirlemek ve kurmak gerektiğini belirtmişlerdir.

Sonuç olarak araştırmacılar bu faktörlerin, hastalık komorbiditeleri veya preklinik semptomlardan ziyade sindemik bir sistemdeki değiştirilebilir hastalık bağları olarak düşünülmesinin, AD gelişiminin başlangıcını geciktirmek için bir yaklaşım sağlayabileceğini belirtmişlerdir.

Medikaynak Referanslar

Li S, Wang C, Wang W, Tan J. Trait anxiety, a personality risk factor associated with Alzheimer's Disease. Prog Neuropsychopharmacol Biol Psychiatry. 2020 Oct 6;105:110124. doi: 10.1016/j.pnpbp.2020.110124. Epub ahead of print. PMID: 33035604.

+ Tüm Referansları Göster
  1. Benzer İçerikler