
Gebelikte hipertansif bozukluklardan etkilenen hamile kadınlar için çalışan bir hasta derneği olan ABD merkezli Preeklampsi Vakfı, (https://www.preeclampsia.org) preeklampsi ile mücadelede ihtiyaç duyulan basit, hızlı, doğru tanı ve tahmin testlerinin geliştirilmesi için acil eylem çağrısı yaptı. Vakıf bu çağrısında araştırmacıları, endüstri paydaşlarını ve regülasyon düzenleyici kurumları bir an önce harekete geçmeye, gebelikte hipertansif ve plasental bozuklukların taranması ve tanının iyileştirilmesi için biyobelirteçlerin geliştirilmesi ve klinik olarak benimsenmesini hızlandırmaya davet ediyor.
Preeklampsi ve Preeklampsi ile Mücadele
Preeklampsi, yüksek tansiyon ve çoklu organ disfonksiyonu ile ortaya çıkan heterojen bir maternal sendromdur. Preeklampsinin klinik görünümü oldukça değişken ve kafa karıştırıcı olabilir: yüksek kan basıncı proteinüri öncesi veya sonrası gelişebilir, diğer semptomlar belirsiz olabilir; aniden veya kademeli olarak, hatta doğum sonrası gelişebilir. Preeklampsi gebeliklerin yüzde 2 ila 8'ini etkilemesi sebebi ile ciddi obstetrik komplikasyonlar arasında en yaygın görülenidir. Nöbet, felç, kalp hastalığı ve ölüme kadar giden olumsuz maternal sonuçların yanı sıra, gelişme geriliği, erken doğum ve bebek kaybı gibi neonatal sonuçlara yol açabilir.
Preeklampsi ile mücadele için belki de en acil ihtiyaç duyulan temel bileşenlerden biri; basit, hızlı ve doğru tanı ve tahmin için testlerin geliştirilmesidir. Preeklampsinin tanısı ve gebelikte risklerin sınıflandırılması için ne yazık ki hala eski test ve yöntemler yaygın olarak kullanılmaktadır. Oysa kan basıncı, proteinüri, maternal semptomlar ve temel kan kimya testleri değişkendir ve bu konuda belirleyici değildir; sonuçlarını tahminlerde kullanmak da oldukça zordur. Bu yöntemlerle nadir veya atipik vakalar gözden kaçabilmekte ya da aslında sorunu olmayan hastalar pek çok endişe verici ve gereksiz test ve takibe maruz kalmaktadır. Tüm bu sorunları aşmak ve gebelikleri iyi sonuçlandırmak için de hızlı, güvenilir ve klinik olarak yararlı preeklampsi biyobelirteçlerine acil olarak ihtiyaç duyulmaktadır.
Preeklampsi Tanısı İçin Biyobelirteçler
Biyobelirteçler, semptomlar ortaya çıkmadan önce patolojiyi (örneğin yüksek kan basıncı) tespit veya tahmin etmek için kullanılabilen, basit bir kan, idrar veya tükürük testi ile ölçümlenerek hastalık süreci hakkında bilgi veren güçlü laboratuvar araçlarıdır. Preeklampsi ile mücadelede biyobelirteçleri kullanmak ise, çok önemli bazı faydalar sağlayacaktır:
* Gebe kadınların presemptomatik hastalıklar için taranması, etkin girişimsel araştırmaların yapılarak uygun tedavilerin bulunmasını hızlandıracaktır,
* Hastalığın ciddiyetinin belirlenmesi ve risklerin sınıflandırılması sayesinde hastalığın daha iyi yönetilmesi ve doğumun doğru zamanlaması sağlanacaktır,
* Gereksiz test ve takipleri ortadan kaldırarak kısa ve uzun vadeli maliyetleri azaltacaktır,
* En önemlisi, anne ve bebeklerinin hayatını kurtararak, doğum sonrası yaşam kalitelerini arttıracaktır.
Preeklampsi ile klinik olarak alakalı biyobelirteçler plasental, inflamatuar, endotelyal ve metabolik olarak kategorilere ayrılabilirken, bazı umut verici biyobelirteçler ise şöyle sıralanabilir:
- Plasental ve maternal vasküler sistemin modülasyonunda rol alan Plasental Büyüme Faktörü (PlGF)
- Kan damarı oluşumunu antagonize eden ve endotelyal fonksiyon bozukluğuna katkı sağlayan çözünebilir FMS benzeri tirozin kinaz-1 reseptörü (sFlt-1)
- Nitrik oksit üretiminine müdahale ederek anormal vasküler fonksiyona yol açan asimetrik dimetilarjinin (ADMA)
- Preeklamptik kadınlarda idrarda protein anomalilerini saptayan Congo Red testi
Hamilelik sırasındaki olağan klinik ve ultrason takipleri ile birleştirildiğinde, bu biyobelirteçlerin preeklampsiyi teşhis ettiği ve olumsuz sonuçları geleneksel testlerden daha doğru tahmin ettiği; hatta şüpheli preeklampsi değerlendirmelerindeki maliyetleri düşürdüğü gösterilmiştir.
Mevcut durumun yetersizliği sebebiyle preeklamptik annelerin ve bebeklerinin hayatlarını kurtarmak ve sağlıklarını iyileştirmek için, biyobelirteç geliştirme ve klinik benimseme çalışmaları önceliklendirilmeli ve hızlandırılmalıdır. FDA’in de katıldığı son biyobelirteç konsorsiyum toplantılarında, bazı biyobelirteçlerin preeklampsiyi teşhis etmek için halihazırda mevcut olan klinik ve tanısal testlere göre önemli gelişmeler sağlayabileceği konusunda fikir birliğine varılmış, FDA tarafından üretici firmalara hızlandırılmış bir inceleme ve onay süreci sağlanacağı açıklanmıştır.


https://www.preeclampsia.org/biomarkers
+ Tüm Referansları Göster