
Otizm karmaşasını daha geniş bir çerçeveden inceleme şansı ve tedavilerin gelecekteki hedefleri açısından ipuçları verilen ve ebeveynleri etkilenmemiş 200 otizmli çocuğu kapsayan şu ana kadar konu ile ilgili yapılmış en kapsamlı çalışmada yenidoğan dönemi, de novo mutasyonları ve ebeveynlerin yumurta ve sperm üreten germ hücrelerine odaklanıldı. Daha önce yapılan çalışmalarda bu mutasyonların erken beyin gelişimini etkileyerek otizme katkıda bulunabildiği gösterilmişti.
Toronto Çocuk Hastalıkları Hastanesi ve MSSNG programından gelen otizmli çocuklara ait 600 tam sıralı genom dizilimi ile dünyanın en büyük otizm genom havuzu oluşturuldu. Böylece hedeflenen 10.000 genom hedefi henüz gerçekleştirilmemiş olsa da, MSSNG ile kişiselleştirilmiş tedavi şansı ve yapılacak çalışmalar için eşi görülmemiş bir kaynak oluşturmuş oldu.
Araştırma sonuçları ise şu şekilde;
- Genomun gen kodlama bölgesi dışındaki bölgelerde otizm ilişkili genlerde yoğunluk mevcut.
- Geleneksel genetik testler çoğunlukla genom gen kodlama bölgesi olmayan alanları dışlamakta ki bu da genomun %98'ini oluşturuyor. Tıbbi genetikçilere göre ise bu genler diğer genlerin aktivitesinin düzenlenmesine yardımcı oluyor. Hangi genin durdurulup hangi genin çalışacağının düzenlenmesi sağlıklı beyin gelişiminde çok önemli.
- De novo mutasyonları ile anne babadan gelen mutasyonlar arasında çok büyük farklılıklar var. Çalışmada daha önce yapılmış olan çalışmalardaki veriler doğrulanıyor. Otizm bağlantılı genler çoğunlukla babadan gelmekte ve yaşla eğilimi artmakta iken anneden gelme eğiliminde olan yoğun ve kümelenmiş de novo mutasyonlarına da rastlanıyor. Ayrıca anneden gelen kümelenmiş mutasyonları silinme ve tekrarlama eğilimde olduğundan bu DNA parçaları „copy number variations" (CNVs) olarak isimlendirilmiş. Bu mutasyonların da daha önce otizmle ilişkili olduğu gösterilmişti.
Yumurta ve spermden gelen genetik değişikliklere ek olarak döllenme sonrası embriyo dönemi değişiklikleri de çok önemli ve çevresel faktörler ile (toksik kimyasallara maruz kalmak gibi) ilişkili. Yeni testleri ile araştırmacılar henüz genomların yüzde 1'ini incelemişken bile önemli ölçüde bozulmuş epigenetik paternlere rastladı.
Bazı epigenetik faktörler de otizmle ilgili genler ile doğrudan ya da dolaylı olarak, az ya da belki de daha yüksek oranda ilişkili görülüyor. Bunlara gebelik esnasında zararlı maddelere maruz kalma, yeterli beslenememe ve gebelik sırasında geçirilmiş enfeksiyon örnek olarak verilebilir.
Ayrıca kaskad etkisi ile bozulmuş bir gen diğer genlerin ekspresyonunu da olumsuz olarak etkileyerek beyin gelişimini etkileyebiliyor. Bu da bizlere otizmle ve beyin gelişimi ile ilişkili birkaç yolağın etkilenmesi sonucu yüzlerce genin nasıl etkilendiğini gösteriyor ve sadece DNA kodlayan gen bölgesi ile ilgili yapılan çalışmalar ile gözden kaçanlara dikkat çekiliyor.